Camiler ve Din Görevlileri Haftası Münasebetiyle. Allah'a hamd, Resulüne salât ve selâm olsun. Sevgili peygamberimizin dünyayı teşriflerinin 1500. Yılına onun ümmeti olarak girmiş olmanın sevincini yaşıyoruz.

Aynı zamanda 1-7 Ekim arası camiler ve din görevlileri haftası olunca; Hz. Peygamber’e varis olmanın faziletini ve sorumluluğunu hatırlamak ve hatırlatmayı da görev addediyoruz.

Camiler; mümin gönülleri cemeden, halkın birlik ve beraberliğine hizmet eden müstesna mekanlar. Resulullah, yeryüzünün en hayırlı yerlerinin mescitler olduğunu söylerken, “Cennet bahçelerine uğrayınca nimetlerinden istifade edin” buyurarak mescitleri cennet bahçesi olarak nitelendiriyor. Ayrıca yeryüzünün ilk mescidi olan Kabe-i Muazzamâ'nın ilk mescid olması ve Allah'ın evi (Beytu’llâh) olarak ifade edilmesi hasebiyle, diğer camiler de Beytullah’ın birer şubesi olarak Allah'a nispet edilirler. Bu bütünlüğü sağlamak için camilerin yönü Kâbe’ye bakar ve bütün müminler Kâbe’ye yönelerek Rablerine tezarrû ederler.

Cami, isminden de anlaşılacağı üzere toplayan, bir araya getiren demektir. Müminler günde beş defa mahalle mescitlerinde, haftada bir defa da şehrin en büyük camisinde toplanarak bir ve beraber olurlar. Bu beraberlik namazların cemaatle kılınmasıyla sağlanır ve manevi bir hedef yanında toplumu sosyal olarak geliştirmeyi de hedefler. Allah resulü namazların cemaatle kılınmasını teşvik etmekle kalmamış, cemaatle namaz kılınmasını emr-ü ferman buyurmuştur. Cemaate gelme konusunda mazeretsiz olarak gevşek davranan bazı mü’minleri görünce çok kızmış ve “canım kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki, ateş için odun toplanmasını emretmeyi, sonra da ezan okutup birini imam yaparak cemaatle namaza gelmeyenlere gidip evlerini yakmayı düşündüm” buyurarak namazı camide kılmamanın ne kadar büyük bir cürüm olduğuna işaret etmiştir.

Acaba Allah resulünü bu kadar kızdıran nedir? Alemlere rahmet olarak gönderilen kutlu nebi niçin böyle düşünmek ve bunu ifade etmek durumunda kalmıştır? Anlaşılan o ki, camide cemaate katılmanın şahıs ve toplum için pek faydası vardır. Camiye devam eden kişi Müslümanların birliğine hizmet ettiği gibi, kardeşleriyle omuz omuza bir imamın ardında saf tutarak “mihrap” diye isimlendirilen savaş meydanında nefsi ile de mücadele etmiştir. Kimseyi hor görmeden, kimseye dargınlık duymadan omuz omuza saf tuta tuta, müşterek davası olan din ve imanını kendi nefsinden önde tutmuştur. Askeri bir düzen içinde, ip gibi bir sıra halinde öndeki İmam’ın komutlarıyla hareket ederken, bir komutana itaati öğrendiği gibi, beraberce hareket etmeyi de kavramış ve Rabbi huzurunda yaşayarak benimsemiştir. Namazla eğitilmiş imanlı bir ordunun karşısında ne şeytan ne de başka düşmanlar durabilir.

Günde beş vakit mahallesinde, haftada bir gün (cuma günü) bulunduğu şehirdeki insanlarla aynı camiyi paylaşan Müslüman, dost ve arkadaşlarını görüp mutlu olur. Konu komşusuyla ayak üstü de olsa hasbihal etme ve dertleşme imkanını yakalar. Bu birlik ve hal devam ettikçe komşu ve arkadaşının derdine çözüm aramaya koyulur ve birçok sıkıntı, namazlardaki beraberlikler sebebiyle çözülüverir. Rabbimizin bizi cemaat namazıyla ulaştırmak istediği asıl gaye toplumu birbirinden haberdar hale getirmektir. Kul, kardeşine yardım ettikçe aralarındaki sevgi ve muhabbet depreşip çoğalır. “Müminler ancak kardeştirler” ayetinin sırrı tecelli eder ve artık tüm mü’minleri kardeş olarak görür hale gelir. Zaten dinimizin bizden istediği de bu değil midir? İşte bu yüce gaye ancak camilerdeki beraberlikle hasıl olur.

Bir de camilerde görev yapan Güzide insanlar vardır ki, din görevlisi denince akla bu mümtaz zatlar gelir. Bunlar: İmam-Hatip, Müezzin Kayyım, Kur’an Kursu Hocaları, Müftî, Vâiz ve diğer hademe-i hayrattır. Ayet ve hadislerde bahsi geçen ve yukarıda değeri anlatılan mübarek mekanlarda görev yapmaları hocalarımızın kadr-u kıymetlerini bize gösteren en iyi delildir. Cennet bahçesinde ve yeryüzünün en hayırlı yerinde bulunabilmek için iyi bir kişiliğe, temiz bir kalbe ve sağlam bir imana sahip olmak lazımdır. “Allah katındaki kıymetinizi görmek isterseniz sizi nerede istihdam ettiğine bakınız” sözü bu durumu ispat eder niteliktedir. Kur'an Azimüşşan'da Hz İbrahim peygambere hitapla "Bana hiçbir şeyi ortak koşma, tavaf edenler, kıyama duranlar, rüku ve secde edenler için evimi temizle" buyurularak, Beytullah’ı temiz tutma ve oraya sahip çıkma görevi peygamberlere vermiştir. Beytullah'ın şubelerine sahip çıkma vazifesini de ancak peygamberinin varisi olan kişilere layık görmüş olmalıdır. Bu şeref bir mümin için sadece dünyada değil ahirette bile yeter de artar. Ancak farkında olmak ve hakkını vermek çok önemlidir. O halde bir camiye İmam olmak demek Allah'ın hanesinde rehber ve hizmetkar olmak demektir. Allah'a misafir olanlara şefkat, merhamet ve hoşgörüyle muamele ederek gönüllerini alıp Allah'a layık bir kul olmaya gayret etmek gerektiği gibi, misafirleri her açıdan temizleyip paklamak, kötülüklerden arındırmak ve Allah’ın evine temizce almak da maharet ve gayret gerektiren yüce bir iştir.

Hasıl-ı kelâm; camiler memleketimizin İslam yurdu olduğunun mührü, en hayırlı yeri ve cennetin bir köşesidir. Din görevlisi ise o cennete girebilenlerin hizmetkarı, Yüce Allah’ın misafirlerini karşılamak, eğitmek ve onlara yol göstermek üzere görevlendirimiş kutsal bir rehber ve neferdir.

İsa AKBAŞ

Yağlıdere İlçe Müftüsü




Paylaşmayı Unutma!